ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
Örümcek Adam filmi
vizyona girince çizgi-roman konusu gene konusulur oldu. Örümcek Adam
filmini seyrettim. Hareketli bir çizgi-roman olmus iste..Belki basarili
bir uyarlama,efektler hos falan. Ama bana sorarsaniz öykünün hiçbir
özelligi yok. Iyi süper adam kötü süper adamla mücadele edip dünyayi
kurtariyor iste.
Çizgi-roman deyip geçmemek lazim. Bunlarin seveni çok.. Ben de hastasiydim
bir zamanlar. Ama belirtmem gerek: iyi çizgi-romanlar vardir, kötüleri
vardir. Aradaki farklarin altini çizmek lazim bazen. Iste bu yazi, Örümcek
Adam filminden hareketle, çizgi-roman karakterlerini söyle bir elden
geçirmek, anilarimizi tazelemek için yaziliyor. (Tabii bir de 'Gençlere
bunlari tanitmak için yaziyor olmak isterdim ama.. Heyhat.. Video olayi,
sinemada dijital efektler çagi geldi, çizgi-roman kültürü artik öldü.
Kalanlar da Karagöz-Hacivat muamelesi görüyor. Holywood özgün senaryoya
sikisip eski defterleri karistirmasa, bunlari kaç kisi hatirlayacak, orasi
da meçhul...)
Simdi bu Örümcek Adam mesela... Superman ve Batman'dan sonra (haa bir de
X-Men vardi degil mi?) sinemaya uyarlanan bir diger çizgi-roman
kahramani.. Oysa 1975-1979 yillari arasinda milliyet Çocuk Dergisi'ni
takip etmis olanlar hatirlayacaklardir, orada da bir Örümcek Adam çizgi
romani vardi ama bu simdiki Örümcek Adam'la alakasi yoktu. Benim tanidigim
ilk Örümcek Adam, iste o Milliyet Çocuk Dergisi'ndeki olunca, bu simdiki
Örümcek Adam daha en bastan bana "sahtekar" görünüyor.
Meraklisina acil not: Milliyet Çocuk Dergisi'nde yayimlanan Örümcek Adam
-Orijinal adi 'The Spider'- önceden kötülükler dünyasinin krali iken
sonradan dogru yolu bulmus biriydi. Profesör Pelham ve Roy Ordini adli iki
arkadasiyla, Helikar denen silindir seklinde tepeden pervaneli bir araçla
dolasir, dalgiç elbisesine benzer bir kostüm giyerdi. Sirtina taktigi iki
yakit tüpü (mini roket veya yangin söndürücüsüne benzer aletlerdi)
sayesinde uçabilirdi de.. Ve Uzay Yolu'ndaki Mr.Spock gibi sivri kulaklari
vardi.
Benim çocukluk ve ilk gençlik yillarimin, 1975-1980 arasi falan iste,
çizgi-romanlari çesit çesitti. Kimisini Ceylan yayinlari (ki bu yayinevi
ayni zamanda cep fotoromanlari da basardi) kimisini de Tay yayinlari
çikarirdi. Biz bunlara kisaca Teksas-Tommiks derdik.. Arkadaslarla degis
tokus yaparak okurduk.
En begendiklerim Italyan yapimi olanlardi. Grafik desenleri daha iyiydi
sanki. Mandrake, Kizilmaske ve Conan disinda, Amerikan yapimi olanlara pek
isinamadim. Çok fazla lafazanlik olurdu onlarda, kahramanlar ve kötü
adamlar bazen çok salakça konusurlardi. Bir de naratör mantigi vardi -ki
bence bu çizgi romanin ruhuna aykiriydi- yani resimlerin altinda ve
üstünde gereginden fazla açiklama yer alirdi. Bu yüzden Amerikan
çizgi-romanlarinda okuyucu biraz aptal yerine konuyormus gibi gelirdi
bana.
Hadi biraz o günleri yadedelim ve çizgi-romanlarimizi hatirlayalim...

TEKSAS:
Çizgi-romanin adi kahramanin adiyla ayni olmayan iki çizgi-romandan biri.
(Öteki, Alaska, gene bir Amerikan eyaleti) Bu adi Türk yayinci koymus
olmali.. Ama niçin bu ismi seçti, bilemiyorum. Konunun Teksas eyaletiyle
alakasi bile yok! Olayin geçtigi sirada Texas, Meksika'ya ait, dolayisiyla
Ispanyol sömürgesi. Romanin kahramani Çelik Blek ise (muhtemelen orijinal
adi Blake veya Black olacak, Türk yayinci Çelik Bilek'e benzesin diye
kahramanin adini zorlamis) Boston ve Portland gibi (bugün Amerika Birlesik
Devletleri'nin kuzeydogusunda yer alan ve New England adiyla anilan)
yerlerde dolasir, bazen Kanada sinirina kadar uzanirdi.
Olaylar 1772-1776 yillari arasinda geçmekteydi. Birlesik Krallik'in
(Ingiltere diye okuyun) Amerika kitasindaki bazi sömürge eyaletleri
bagimsizlik için mücadele etmektedirler. Hadi buna Amerikan Bagimsizlik
Savasi diyelim. Ama konu ve mekan sizi aldatmasin.. Sahi, bu çizgi-romanin
Italyan yapimi oldugunu biliyorsunuz degil mi?
Avcilarin lideri Çelik Blek, arkadaslari Profesör Oklitus ve daha ergenlik
çagindaki Rodi ile birlikte, kah kizilderililerle kapismakta, kah kirmizi
urbalara (Ingiliz askerleri) kök söktürmektedir. Arasira Boston'dan gelen
Avukat Konoli (Connoly ?) ise, Amerikan bagimsizlik mücadelesinde istasyon
sefi görevi yapmakta, bazen Çelik Blek'e gizli ve tehlikeli görevler
vermektedir. (Mission impossible, hesabi) Ingiliz zindanlarindan adam
kaçirmalar mi istersiniz, gizli savas planlarinin ele geçirilmesi mi..
Bazen de mücadeleye katkida bulunmasi için Ingiliz hazinelerinin
araklanmasi da gerekebilir yani..
Bu çizgi-romanda bütün Ingilizler kötü, zalim ve çirkindirler. Hatta
Ingiliz komutan ve valiler ise bunlara ek olarak ahmak ve budaladir da..
Kahramanimiz Blek'in kari-kizla isi olmaz, aseksüel bir hayat sürer. O,
kendisini mücadelesine adamistir. Profesör Oklitus ve Rodi'nin ortak zaafi
ise firsat buldukça yemek yemek ve turtalari mideye indirmektir.
Kahramanlarimizin bir macerada George Washington'la tanistiklarini ve bir
diger macerada Benjamin Franklin'le birlikte Fransa'ya gittiklerini
okudum. (Benjamin Franklin için bkz. 100 dolarlik banknotun üstünde resmi
olan adam. Paratoneri icad eden kisi. Amerikan Baskani olmadigi halde
Amerikan dolarlarina resmi basilan TEK Amerikan devlet adami. George
Washington tarafindan Fransa'ya büyükelçi olarak gönderilmisti. Hatta
Fransa kralinin huzuruna peruk takmadan kendi saçiyla çikmasi nedeniyle
Fransiz aristokratlari tarafindan 'Amerika'dan gelen vahsi doga çocugu'
olarak hakkinda dedikodu yapildi. Açiklama bitti, parantezi kapat)
Son olarak, Teksas çizgi-romani hakkinda ileri sürülen iki hipotezi
dikkatinize sunmak istiyorum:
1- Leman dergisinde bir tarihte yer alan bir yazida (Nihat Genç yazmisti
sanirim) Çelik Blek, Rodi ve Profesör Oklitus'un 'devrimci üç özelligi'
temsil ettigi söylenmisti. Buna göre; Blek yüksek ahlakli ve gözüpek
savasçiyi, Profesör Oklitus bilimsel metotlari hayatina rehber edinmis
kisiyi ve küçük Rodi de gençligi temsil ediyormus..
2- TRT'de yillar önce yayinlanan bir belgeselde, sanirim Mehmet Ali
Birand'in 32. Gün programinda Can Dündar, "Marshall yardimindan sonra
Türkiye'de yükselen Amerikan hayranliginin bir uzantisi olarak, Amerikan
bagimsizlik mücadelesinin çizgi-romanlar yoluyla Türkiye'de islenir
oldugunu" söylemisti.
Kimileri de, bu ikinci hipotezden yola çikarak, Teksas çizgi-romaninin,
Amerikan kültür emperyalizminin bir parçasi oldugunu ileri sürerler.
Ben bu hipotezleri ciddiye almiyorum. Çünkü, söz konusu çizgi-roman
Italyan yapimidir. Üstelik, bu hipotezleri ileri süren kisilerin; ayni
zaman ve mekanda, ayni olaylarin islendigi Kaptan Swing çizgi-romanini
tamamen esgeçip, sadece Teksas'i hipotezlerine malzeme yapmis olmalari, bu
kisilerin çizgi-romanlar konusunda pek de derin bilgi sahibi olmadiklarini
göstermektedir bana göre...
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
II
Geçen yazida basladigim Çizgi-roman yazi dizime, bu yazida da devam
ediyorum. Editörümüz bu konuda bana 'Hah, kirk yilin basinda okurlarin
ilgisini çekebilecek bir konu yakaladin, devam et!' dedi. Yazmasina
yazalim da, daha önceki yazilarim adina biraz alinganlik göstermem de
gerekmiyor mu simdi? Herneyse, gerekeni yapacagiz artik, madem okuyucu
böyle istiyor...

TOMMIKS:
Bir diger meshur kahramanimiz Tommiks de, 19. Yüzyil'in ilk yarisinda,
kovboylar Amerikasinda hizli silah çeken bir kanun adamidir. Nevada
eyaletindeki Kulver kalesinde konuslanmis Ranger'lardan biridir.
Çizgi-romanda, Rangerlar askeri rütbelere sahip, üniforma giyen bir çesit
jandarma gibi bir sey oluyorlar.
(Meraklisina acil not: Aslinda RANGER denilen paramiliter gruplar, batiya
ilk yerlesen büyük toprak sahiplerinin, arazilerini kizilderililerden ve
haydutlardan korumak amaciyla, parayla tuttuklari silahsörlerden
olusmaktaydi. Devlet memuru, asker ya da polis degildiler yani...)
Ama Italyan yapimi Tommiks çizgi-romaninda Ranger'ler askeri düzen
içindedirler. (Italyan Carabinieri'lerinin bir yansimasi mi?) Kulver
kalesi komutani Albay Brown (pos biyikli babacan bir zat), onun genç kizi
Suzi, Doktor Salloso ve Konyakçi, Tommiks figürünün yardimci
oyuncularidir.
17 Yasindaki Tommiks, genç yasina ragmen akli ve becerisiyle Yüzbasiliga
terfi etmis hizli bir silahsördür. Albay'in kizi Suzi ile platonik bir
iliskisi olsa da, duygusal anlamda bir çocuktur. Genellikle süt içmekte,
bazen girdigi barlarda barmenden süt istemesi alay konusu olmaktadir.
Napolyon adinda bir de ati vardir.
Kahramanimizin iki arkadasi Doktor Salloso ve Konyakçi ise sürekli pis ve
pasakli kiliklarda dolasmakta ve nadiren ayik vaziyette bulunmaktadirlar.
Konyak veya rom bulduklari anda ise zilzurna olmalari isten bile degildir.
Kulver kalesindeki Napolili ranger Gennaro da, Italyan yazarin bize
sundugu ufak bir mense sehadetnamesi gibidir. (Hadi bu cümleyi anlamak
için sözlüge bakin simdi) Tommiks'in habire basina bela olan ve sürekli
kilik degistiren Binbirsurat'i da analim da eksik bir sey kalmasin.

ZAGOR:
O bir fenomendir iste.. En sevdigim oydu.. Elime aldigim ilk çizgi-roman
da o olmustur. Italyan yapimi bu karakter, asagi yukari 1830 - 1935
yillarinda yasamaktadir.
Zagor Tenay (ki bu isim kizilderili dilinde 'Baltali Ilah' anlamina
gelmektedir) Meksikali arkadasi Don Çiko (Chicco?) Felipe Cayetano Lopez
Martinez Gonzalez ile (yanlis anlama olmasin bütün o isimler tek bir
kisiye aittir sadece) birlikte Darkwood ormaninda yasamaktadir.
Arada bir ona haber getiren Kazmakürek Bill diye üçkagitçi bir arkadasi ve
eline ne geçirirse yiyen Boing-Boing adli bir hayvan zaman zaman ona
Darkwood'ta eslik ederler. Bir yaninda tas ve tahtadan yapilmis bir balta,
diger yaninda tabancayla dolasan kahramanimiz, kafasi kizinca AHYAAKK diye
çiglik atmaktadir.
Zagor zaman zaman kervanlari korur ve onlara rehberlik ederken, bazen
kizilderililerle ugrasmakta ama esas Zagor'lugunu vampir, kurt adam,
uzayli vb. gibi fantastik düsmanlarla kapisirken göstermektedir.
Iki seyden asla vazgeçmez: Acayip desenli, kolsuz kirmizi tisortu bir,
sevgili fiçisi Çiko iki.. Karamba Karambita!
MISTER NO:
Bu karakter, aslinda listenin daha asagilarinda yer almaliydi ama
Zagor'dan hemen sonra gelmesi sart oldu. Çünkü o da Zagor'un yazar ve
çizerleri tarafindan yaratildi..
Ikinci Dünya Savasi'na Amerikan hava kuvvetlerinde savas pilotu olarak
katilan Mr.No (asil adini kimse bilmez, Amerikali oldugunu biliriz sadece)
savas sonrasi proto-tip bir hippi olarak, Brezilya'nin Manaus kentine
yerlesmis, küçük uçagiyla Amazon nehri üzerinde turist gezdirerek hayatini
kazanmaktadir. SS takma adli (galiba asil asi Kruger idi) Alman bir turist
rehberi arkadasi da vardir. (Bir önceki savasta birbirlerine düsman iki
ülkeden gelen iki maceraci ve barisçi ruh, 3. Bir ülkede dost olmuslardir
iste. Mesajimiz: insanlari seviniz.. Düsmanlarinizla kanka olunuz..)
Olaylar Amazon nehri boyunca Brezilya, Kolombiya, Guyana gibi yerlerde
geçmektedir. Hatta kahramanimizin Karayip denizinde dolanip Haiti'ye kadar
uzanmisligi da vardir. Olaylar her ne kadar Ikinci Dünya Savasi'ndan sonra
geçiyorsa da (1948-1950 yillari arasinda olmali) çizgi-romanin ayrintilari
(arabalarin modelleri, karakterlerin kostümleri, dialoglarda geçen bazi
kelimeler) Vietnam savasi sonrasi yasanan hippilik devrine ait dekor ve
düsünce tarzindan izler yansitmaktadir.
Enteresan bir sekilde agarmis saçlari (bunu ancak çizgi-romanda Mr.No'yu
görmüs olanlar anlar) ve kolunda çiçek deseni olan yakasiz bir gömlekle
ortamlarda takilan Mr.No, süper kahraman degil bildiginiz biçkin
delikanlidir. Kari-kiz pesinde kosarken dayak yedigi, bazen mafyayla
basini belaya soktugu görülmüstür. Bir keresinde hapse düsmüs bir diger
macerada da Voodoo büyüsüne karsi mücadele etmek durumunda kalmisti. Su
altinda nefes alabilen Timsah adamlarla olan macerasi ise fantastik
boyutuyla beni çarpmisti.
"Canina yandigim" ve "Puxa Vida" deyimleri ile piranha denilen etobur
baliklarin varligini ben ondan ögrendim.
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
III

KIZILMASKE:
Türkiye'de Superman'dan sonra esprilere ve karikatürlere en çok konu olan
çizgi-roman kahramani Kizilmaske'dir herhalde.. Lee Falk adli Amerikali
çizer tarafindan yaratilmis ve ilkin gazetelerde bant olarak çizilmeye
baslanmisti. O siralar takvimler 1936 yilini gösteriyordu. Lee Falk ayni
zamanda Sihirbaz Mandrake'nin yaraticisidir.
Kizilmaske'nin orijinal adi The Phantom (Fantom=hayalet) olup, çok hizli
hareket etmesi, bir anda ortaya çikip bir anda ortadan kaybolabilmesi, kim
oldugunun bilinememesi gibi özelliklere yapilan bir vurguyu ifade eder.
Türk yayinci ise bu adi, kahramanin giydigi kostümden hareketle Kizilmaske
olarak koymus. Biz de öyle kabul ettik. Ama simdi bakinca epey komik
kaçiyor yani.. Superman'a da 'Kizilpelerin' diyebilirdik ayni mantikla..
Kizilmaske, Bengali ormanlarinda yasamaktadir. Asil adi Kit Walker'dir.
Kimselerin yerini bilip bulamadigi Kafatasi magarasinda (yoksa Kurukafa
magarasi miydi ya? Orijinali Skullcave) ikamet etmektedir. Babadan ogula
devreden Fantom'luk müessesesi 400 yildir devam etmektedir. Tabii bunu pek
az kisi bilir. O yüzden ormandaki yerliler Kizilmaske'yi ölümsüz sanmakta
ve hatta ondan 'Ölümsüz Ruh' diye bahsetmektedirler. Adi ormanda bir
efsanedir ve bu efsaneyle ilgili olarak yerlilerin uluorta söyledigi:
"Fantom on kaplan gücündedir.."
"Fantom herkesle anladigi dilden konusur.." gibi laflar, yollari ve
yillari asmis, bugün Cem Yilmaz'in sovlarindan Ahmet Yilmaz (Leman'daki
Cümbür Cemaat kösesi onundur) karikatürlerine kadar girmistir. Düsünün
artik gerisini... Ve Fantom efsanesinin aldigi boyutlari.
Kizilmaske, etrafindaki pigme dostlariyla takilmaktadir ama aslinda bu
Pigmeler usak gibi bir seydirler. Kizilmaske'nin atinin bakimini yaparlar,
Kafatasi magarasini çekip çevirirler, arada sirada baslari sikisirsa da
Kizilmaske'den yardim isterler. BEYAZ ADAM Kizilmaske, o ilkel zencilere
yardim eder, onlari korur ve gözetir.. Hatta icabinda onlari hayatin
anlami ve felsefe konularinda bile aydinlatir, bilgilendirir. (Yaa, iste
böyle.. Uygar ve üstün beyaz adam; ilkel, cahil ve bazen kötü niyetli
siyah adama yardimci olmaktadir) Bir de ergen dostlar Tomm ve Reks ile,
onlara ögretmenlik eden Bayan Tagama vardir çevrede.
Kizilmaske'nin iki adet yüzügü vardir, iki elinin orta parmaklarina
takmistir onlari. Birisine yumruk attigi zaman, bu yüzükler kötü adamin
çenesinde asla çikmayan kurukafa isaretleri birakmakta, böylece Fantom'la
karsilasmak bahtsizligina ugramis kötü adamlar ömürleri boyunca damgali
esek gibi yasamak cezasiyla karsi karsiya kalmaktadirlar.
Ha, bir de Kizilmaske'nin koruyucu mührü vardir. Bazi bölgelere o isareti
birakmissa, o bölge Kizilmaske'nin korumasi altinda demektir ve oraya
tasallutta bulunacak kötülerin vay halinedir yani... Bazi maceralarda
Kizilmaske'nin her iki yüzügü de kurukafa desenli, bazilarinda ise sag
elindeki yüzük kurukafa desenli olsa da sol elindeki yüzük koruyucu mühür
amblemlidir.
Yani bu adam bir sol aparkat çikarsa kötü adami koruyucu mühürle mi
damgalayacak? Bir de merak ederdim yani, aslinda kötü olmayan bir adama
yanlis anlama neticesi veya kazayla yumruk atacak olsa, bos yere
damgalamis olmayacak mi garibani? Hele de o damganin hiçbir sekilde
çikmadigini düsünecek olursak...
Diana Palmer adinda uzatmali bir sevgilisi vardi. Sonradan evlendiler,
ikiz çocuklari bile oldu.
Bengali'nin baskenti Mowitan'dir. (Ingilizce orijinal metinlerde Mawitan
diye geçiyor) Kizilmaske bazen kilik degistirip buradan uçaga biner ve
oraya buraya da uzanir. Yanina sadik kurdu Seytan'i da alir ve her
seferinde hostesler ona "Bayim, uçaga köpek alamazsiniz.." dese de, o hep
ayni cevabi verir: "Seytan, köpek degil kurttur.." Ve hep de mevzuu orada
biter. Mesela bir gün de uçagin pilotu gelip "Sen bizimle dalga mi
geçiyorsun? Burasi hayvanat bahçesi mi lan dingil?" demez. (Bu arada,
"Seytan köpek degil kurttur" cümlesinin metaforunu düsünme isini de size
birakiyorum. Kurtlar ayrintida gizlenir, köpek gizlenmez. Seytan da
ayrintida gizlidir, o halde Seytan köpek degil kurttur.. Bu da bir ayrinti
ve iste hem kurt hem Seytan bu ayrinti parantezinde bulusmadilar mi?)
Kizilmaske bazen kafasi kizinca veya dinlenmek için Eden adasina gider. Bu
adada bütün hayvanlar baris ve huzur içinde yasamakta, aslanlar bile bu
yüzden otobur takilmaktadir. Arasira bu adada Baldy adindaki kel gorille
güres tutan kahramanimiz, bazen de Hzzz adli, magarada yasayan ve mantarla
beslenen maymunsu bir yaratikla takilir. Aman efendim ne asude bir
mekandir o Eden adasi.. Denizde yunuslar falan...
Kizilmaske arasira Kafatasi magarasinda atalarinin ani defterlerini okur.
Buralardan ekstra maceralar çikar. Mesela yazar bizi 17. Yüzyilda
korsanlarla mücadele eden bilmem kaçinci Fantom'un maceralarina götürür
böylece.
Bengali devlet baskani Baskan Luaga ve hatta komsu ülke Ivory-Lana devlet
baskani Baskan Goranda, baslari sikisinca Kizilmaske'den yardim istemekten
çekinmezler. Hatta, Diana Palmer ile evlendikleri macerada, nikahlarini bu
iki devlet baskani kiyiyordu ormanda.. Diana Palmer'in annesi "Peki bu
nikah yasal mi?" diye sorunca, Diana Palmer'in babasi "Iki devlet
baskaninin kiydigi nikahtan daha yasal nikah olur mu?" diye cevap
vermisti. (Yahu ne dirdirci, vesveseli karisin. Ele güne rezil ettin bizi
kizin dügününde... Damat tarafi artik yillarca bunu anlatir durur...)
Vay canina..Kizilmaske hakkinda anlatilacak ne çok sey varmis? Bunun filmi
de yapildi ama filmde Kizilmaske Bengali diye bir Afrika ülkesinde degil,
Bengalla adinda bir güney Asya ülkesinde yasamaktaydi. Dolayisiyla
etrafinda Pigmeler yoktu, Hintliye benzer sarikli tipler vardi.
Kizilmaske aslinda Afrika'da mi yoksa Asya'da mi yasamaktadir? Burasi
biraz tartismali. Çevresinde zenciler var diye Afrika diyebilirsiniz. Ama
jungle tipi ormanlar Afrika'da yoktur, Asya ve Güney Amerika'da bulunur
öyle ambiyans. Öte yandan, Fantom söylencelerine konu olan KAPLAN,
Afrika'da bulunmaz. Dolayisiyla bir zenci ve bir kaplanin ayni cografyada
yer almasi zordur.
Bu da bana dokundu yani.. "Etrafinda Pigmesi olmayan Fantom, tekerlegi
olmayan Ferrari'ye benzer.." (Aha bu lafi da ben uydurdum simdi..
yerseniz, yani..) Öte yandan, Fantom on aslan degil kesinlikle on KAPLAN
gücünde olduguna ve TROPIK ormanlarda seyirttigine göre, ne yapacagiz,
nasil düsünecegiz simdi?
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
IV
Çizgi-roman antolojimize tam gaz devam ediyoruz. Kendimi bu ise bir
kaptirmisim ki sevgili okurlar, sanirim bu dizi sekiz on yaziyi bulacak.
Artik o kadar sürede benim kösemi okumaktan vaz mi geçersiniz? Yoksa bana
bu görevi veren editöre mi yüklenirsiniz? Orasina ben karismam.
Bu yazida Sihirbaz Mandrake'yi inceliyoruz.

MANDRAKE:
Superman karakteri ortaya çikmadan epey önce
pelerinli ve özel yeteneklere sahip bir çizgi-roman kahramani Amerikan
gazetelerinde görünmeye baslamisti. Lee Falk daha 19 yasindayken 1924
yilinda Sihirbaz Mandrake karakterini yaratti ama çekmeden çikarmak için
on yil bekledi. 1934 yilinda Mandrake gazetelerde bant olarak yayinlanmaya
baslamadan önce, Lee Falk ticari kaygilar nedeniyle kendi ressamligina
güvenemediginden, Phil Davis adli ressamla çalismaya basladi.
Sonralari Mandrake o kadar sevilecektir ki, yayincilar Lee Falk'a "Hadi
bize bir karakter daha yarat.." diyerek 1936'da Kizilmaske karakterini
yarattiracaklardir. (Kizilmaske, The Phantom ise, bir maske takarak asil
kimligini gizleyen bir karakter olarak Batman'den önce gelir)
Mandrake süper bir sihirbazdir. Briyantinli saçlari ve badem biyiklari,
Rudolph Valentino ile Adolf Hitler arasi gicik bir tip vermistir ona ama
karizmasi müthistir.
Iriyari zenci arkadasi Abdullah (ki galiba Afrika'da bir ülkenin
prensiydi. Eh tabii, koskoca Mandrake bir zenciyle takilacaksa, zencinin
asil olmasi lazim bir sekilde..) bazen kafasinda fesi ve leopar kürkü
kostümüyle bazen de modern kiyafetler giyerek Mandrake'ye eslik eder.
Xanadu adli bir villada yasayan kahramanlarimiza (ki burasi yolu
tuzaklarla dolu, daglik ve kayalik bir mevkide kurulu muhtesem bir yerdir)
iki kadin eslik eder: Narda ve Karma. Narda, Cocgaigne adli minik bir
Avrupa ülkesinin (Monako gibi düsünün) prensesi asil bir beyaz olup,
Mandrake'nin uzatmali sevgilisidir. Zenci bir hatun olan Karma ise
Abdullah'in manitasidir. Xanadu'da aile ortamina benzer hos bir ortam
vardir ve ahlaka mugayir görüntü ve sahneler yer almaz ama biz okuyucular
da neyin ne oldugunu biliriz yani...
Kahramanimiz Mandrake, sihir gücü ve hipnotik yeteneklerini kullanarak hem
uzayda hem dünyada; kah dogaüstü varliklarla kah gerçek dünyaya ait kötü
insanlarla mücadele eder. Çok zeki ve akillidir da. Aklinin yetmedigi
yerde ise Kristal Küp yardimiyla (bazi maceralarda bu Kristal Küre olur)
Sihirbazlik Akademisi'ndeki hocasi Theron'la telepatik baglantiya geçip
taktik ve tavsiye aldigi da olur. Dünyada yalnizca iki tane olan bu
kristal küplerin (ya da kürelerin) birisi Mandrake'nin evinde Xanadu'da,
digeri ise Theron'un ofisinde Sihirbazlik Akademisi'ndedir.
Mandrake'nin iki ezeli düsmani vardir ki, bunlar dönüp dönüp Mandrake'den
intikam almak veya dünyanin basina bela olmak için maceralarda görünürler:
Bunlardan ilki Kobra'dir ki, Sihirbazlik Akademisinde Theron'un
asistaniyken kristal küpleri çalmaya yeltenmis ve akademiden kovulmustur.
Yüzü asitle yandigi için de metalik bir maske takar ve kukuletali bir
kostüm giyerek dolasir. Ondan her türlü kötülük beklenir. (Kobra'nin
öyküsünün anlatildigi macerada, Mandrake'nin Derek adli bir de ikiz
kardesi oldugunu ögreniriz.. Ama bu kardes nerdedir, sonra ona ne
olmustur, bilinmez..)
Ikinci ezeli düsman ise, dünyadaki en gizli ve tehlikeli mafya örgütü olan
Sekiz çetesidir. Sekiz mafya babasindan olusan bu gizli örgüt, liderleri
Octon'un (ki bu da Latince 8 demektir) baskanliginda, sekiz rakkami
seklinde bir masada bulusur ve dünyayi mahvetmek için planlar gelistirir
durur.
Sekiz çetesi melanet pesindeyken, iyi adamlar da bos durur mu? Onlar da
Inter-Intel adinda uluslararasi bir gizli polis teskilati
olusturmuslardir. Inter-Intel'in sefi kimdir, onu kimse bilmez. Bir robot
araciligiyla konusur bu gizli sef. (Maceralardan birinde gizli sef
Mandrake'ye kimligini açiklar: O da ne? Meger Mandrake'nin Xanadu'daki
asçisi Hojo degil miymis bu?) Sef, yardimcisi Jed araciligiyla (pipo içen,
kir saçli ve keçi sakalli, Sean Connery tipinde bir adamdir bu Jed) bazen
Mandrake'den yardim ister veya görüsüne basvurur.
Mandrake çizi-romaninda görülen iki detay karakteri daha tanitalim hemen:
Hojo: Mandrake'nin Japon asçisi. (Ayrica Inter-Intel'in gizli sefi, ama
bunu kimse bilmiyor, sakin çaktirmayin) Dokuz dil bilir, judo ve karatede
karakusak sahibidir.
Magnon: Galaksimizin imparatoru. Dünya gezegeni henüz çok geri oldugu için
bu sir dünyalilara açiklanmaz (sadece Mandrake ve Narda bilir) ama
galaksimizin bir imparatoru vardir, o da iyi kalpli yigit savasçi
Magnon'dur.. Galaksinin merkezindeki gezegeninde oturur. Basi sikisirsa o
da Mandrake'den yardim ister.
Simdi Mandrake'den ögrendigim bir numara gösterecegim size.. Dikkatle
bakin buraya: ABRAKADABRA! Hoooooop! Yazi bitti...
CIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- V
Tamam, bir sayi ara verdikten sonra çizgi-roman kahramanlarimiza tekrar
kavustuk. Benim keyfim yerinde, umarim sizin de öyledir. Hadi bakalim
Kaptan Swing'le Tom Braks'i fazla bekletmeyelim o zaman.

KAPTAN SWING:
Italyan patentli bu kahraman 1961 yilinda IL COMMANDANTE MARK (Komutan
Mark) adiyla yaratildi. Fransa'da Captain Swing adini aldi, Türkiye'ye de
Kaptan SWING olarak geldi.
O da tipki Teksas'in Çelik Blek'i gibi, 1774-1776 yillarinda yasamaktadir.
Ontario gölünün kenarindaki kalesinde konuslanmis bulunan 'Ontario
Kurtlari' adli paramiliter bir grubun lideri olup, Ingilizlere karsi
Amerika'nin bagimsizligi için savasmaktadir.
Arkadaslari Gamli Baykus (Göllerin 4 kabilesinin reisi.. feylesof
kizilderili UGH..) ve Mister Blöf ile maceradan maceraya kosan SWING, her
seferinde Ontario kalesinde kendisini beklemekte olan sevgilisi Betty'e
sagsalim dönmeyi basarir.
Ayni Çelik Blek'in giydigi gibi, kunduz kürkünden bir baslik takar.
Kirmizi urbalara karsi savasan gözü pek bir VATANSEVER'dir.
Bir de iyi yürekli vatansever korsan El Ginso vardir ki, Ontario gölünde
Ingiliz gemisi batirmak gerekiyorsa, oda SWING'in yardimina kosar.
Mister Blöf'ün siska köpegi Puik'i nasil unutabiliriz? Ne yazik ki Gamli
Baykus'un Puik'le yildizi asla barismayacaktir. Puik, firsat buldugu her
an Gamli Baykus'un poposunu isiracak, beriki ise ötekine ince tuzaklar
kuracak ve onun hakkinda "Pire torbasi" diye ileri geri konusup
duracaktir.
Fransa'da yayinlanan çizgi-romanlar hakkinda bilgi veren bir INTERNET
sitesinde Kaptan SWING hakkinda sunlar yaziliydi:
"Kaptan SWING'in 281 macerasi yazildi. Biri disinda hepsi Fransa'da
basildi. O basilmayan macerada Amerika'nin nihayet bagimsizliga
kavustugunu ve Kaptan SWING'in en sonunda Betty ile evlendigini söylersek,
herhalde niçin Fransa'da basilmadigi da anlasilmis olur..."
Yorum sizin..
Kaptan SWING'in alameti farikasi : "Hay bin kunduz!" (Dikkat! Bu laf
Swing'e aittir, Çelik Blek'in degildir. Karistirmayin sakin...)
Gamli Baykus: "Büyük büyük dedem derdi ki....." ve "Vakonda askina..."
Mister Blöf: "Keçinin sakali..." "Jüpiter'in sakali..."
TOM BRAKS:
Ilk olarak 1966'da Italya'da Kaptan SWING'in eki olarak yayinlanmaya
basladiginda orijinal adi Alan Mistero idi. Türkiye'ye gelince Tay
yayinlari (Herhalde Tommiks'e rakip olsun diye) Tom Braks adini uygun
gördüler.
Kizil ve kivircik saçli bu kahraman, tipki Tommiks'teki kötü adam
Binbirsurat gibi, kilik degistirme hünerleri gösterir. Makyaj ustasidir.
San Diego, New Mexico gibi yerlerde boy gösteren iyi yürekli bir
silahsördür. 1848'den sonra yasiyor olmalidir, çünkü Kuzey-Güney savasi
sona ermistir.
Iki arkadasi Tonton ve Baron, maceralarinda Tom Braks'a eslik ederler.
Tonton, köfte yemek konusunu saplanti haline getirmis sarsak bir adam
olup, kizdiginda veya sasirdiginda "Hay bin kokmus köfte.." veya
"Dünyadaki bütün köfteler askina..." gibi laflar etmektedir. Castagnaclar
soyundan geldigini ileri süren ama asaleti konusunda kimseyi bir türlü
ikna edemeyen Baron ise, silindir sapkali ve ekose ceketli bir figür olur,
"Amanallah.." nidasiyla ünlüdür.
Aklimda baskaca orijinal bir konseptleri kalmamis. Çizgi-roman olarak
biraz dandiktiler galiba...
CIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- VI
Antolojimizin bu sayisinda tam
bir çizgi-roman kahramanlari söleni hazirladim. Umarim benim yazarken
aldigim keyfi siz de okurken alirsiniz. Lafi uzatmadan baslayalim mi
artik?
ZEMBLA:
Bu sahis bana hep Tarzan'in taklidi gibi gelmistir. Leopar kürkü bir sort
giyerdi ve bu sortun omuzdan çapraz dolasan tek bir askisi vardi.
Omuzlarina inen siyah saçlarini ve gövdesini yana yatirarak yürüyüsünü
hatirliyorum. Yeye adinda adindaki yerli çocuk kankasi sürekli MP migferi
giyerdi ve boynuna bir çalar saat asmisti. Sakar dostlari Rasmus ise (Tom
Braks'taki Baron ve Mandrake karisimi) bir silindir sapka giyer, ormanlik
yerde ceket ve pantalonla dolasirdi. Hiçbir macerasi aklimda kalmamis,
demek ki pek o kadar iz birakan bir sahsiyet degildi.
JUDAS:
Tay yayinlarindan kisa bir süre çikti. Ödül
avcisi bir silahsördü, uzun bir palto giyerdi. Tipi Charles Bronson'u
hatirlatiyordu bana. Judas, Hz.Isa'yi ele veren havarinin Incil'de geçen
adidir. Bu lakap/isim, ona "ödül avcisi" oldugu için verilmisti sanirim.
Yani bu kahraman, vatana millete pek de hayirli bir delikanli degildi
kisacasi.
JERIKO:
Kizilderililer tarafindan büyütülmüs, onlar gibi giyinen, sari uzun saçli
bir beyaz adamdi. Düsmanlarina karsi çok zalimdi. Kizilderili gibi kafa
derisi yüzüp, iskence yaptigi maceralar hatirliyorum. Ama yakisikliydi ve
çocuklarla da iyi anlasirdi. Bu tip de bana, bir zamanlar TRT'de
gösterilen Desperado'yu hatirlatirdi: Bir yere yerlesmeyen, insanlarla
iliskileri hep narin ve biçak sirtinda olan, asosyal ve huzursuz bir ruh.
Zaman zaman ona özendigimi saklamayacagim.
ALASKA:
Yok, bu frigo degil! Kahramanin asil adi Kenneth Parker'di. Avci ve
rehberdi (ya da öyle bir seydi) Sanirim maceralari 19. Yüzyil'in ilk
yarisinda geçiyordu çünkü tüfegi eski model bir çakaralmazdi. Sadece iki
cildini okuyabildim, o da epey geç olmustu (1983 falan) o yüzden aklimda
fazla bir sey kalmamis.
TEKS:
Teks Willer, Tommiks gibi bir Ranger'di. Ama sabit bir kalede mesai
yapmazdi. Diger askerlerle 'O is öyle yapilmaz, ona öyle demezler..' ana
fikrini isleyen çok dalasmalara girmisti. (Otoriteye karsi bir eleman
yani) Kizilderili bir arkadasi (Adi da Tanto muydu?), Kit Carson adli
kankasi ve bir de boyu kadar oglu vardi. Üçü beraber takilirlardi. Kanun
kaçaklari ve yanlis yapan kizilderililer karsilarinda Teks'i bulurlardi ve
belirtmek gerek: O, Tommiks gibi süt çocugu degildi, SERT bir adamdi. Kodu
mu oturtur, vurdu mu dagitirdi.
KINOWA:
Eskiden kizilderililer tarafindan kafaderisi
yüzülmüs, bu yüzden onlari gördügü yerde öldürmeye ahdetmis bir
silahsördü. Mister Blöf gibi keldi. (Boru degil, adamin kafa derisi
yüzülmüs) Asil adi Sam Boyle olup Seytan'a benzer boynuzlu bir maske takip
KINOWA oldugu zaman, etrafindaki bir mil çapindaki alanda canli
kizilderili birakmazdi. Çok zalimdi, çok..
RED KID:
Morris (1923-2001) adli Belçikali çizer ile Goscinny (1926-1977) adli
Fransiz yazar tarafindan yaratildi. (Belçikalilar da çizgi-roman dünyasina
pek çok karakter kazandirmislardir. Bugün Brüksel'de bir 'Çizgi-Roman
Müzesi' bile bulunmaktadir.) Goscinny'nin vefatindan sonra baska yazarlar
denendiyse de, eskisi kadar iyi olmadi. Morris son yillarinda çizmeyi
birakip, 2001'de vefat edince, Red Kid de aramizdan ayrilmis oldu.
Red Kid'in orijinal adi Lucky Luke'tur. Mini Ringo gibi, oda aslinda tam
bir çizgi-roman kahramani sayilamaz. O aslinda bir karikatür-roman
kahramanidir ve 'komik'tir. Hemen her macerasinda detaylara ustaca
gizlenmis bir sürü espri sizi selamlar. Sadik ati Düldül (orijinal adi
Jolly Jumper) ile birlikte Nothing Gulch kasabasinda ikamet etse de, görev
çiktiginda Meksika'dan Kanada'ya, Boston'dan San Francisco'ya kadar
uzanirdi.
Bazen bir senatör ona gizli ve diplomatik bir görev verir, bazen bizzat
baskan Lincoln'ün ricasi üzerine harekete geçerdi. Amerika'nin dogusundan
batisina telgraf hatti mi çekilecek? Demiryolu mu dösenecek? Altina hücum
mu basladi? Kahramanimiz aninda olay yerine intikal ederdi. Çogu kere,
macera gelir onu bulurdu.
Red Kid'in maceralari, Avrupalilarin, Amerikan tarihine alayci bir
bakisidir, diyebiliriz.
Agzindan eksik etmedigi sigarasini, sonradan (sigara karsiti kampanyalar
nedeniyle) bir ot çöpüyle degistirdi. Oysa sigarasini sarisi, paçasina
veya direge sürüp tutusturdugu kibritiyle yakisi apayri bir karizmadan
izler tasirdi.
Dünyanin en aptal köpegi Rin Tin Tin (orijinal adi Rataplan) ve hapisten
besyüzüncü defa kaçan ve tekrar yakalanip hapse tikilmasi gereken
Daltonlar, Red Kid'in 'olmazsa olmaz'iydilar. Dalton kardesleri kim
unutabilir ki? En uzun boylu ve en aptal Averell, Jack, William ve en kisa
boylu olan ama çetenin beyni konumundaki Joe... (Bu arada, Dalton
kardeslerin tarihte gerçekten yasamis olduklarini ama hepsinin kanun
kaçagi olmadigini not edelim. Red Kid'in maceralarinda karikatürize
edildiklerinden çok farkliydilar yani.)
Red Kid'in maceralarinda karsilastigi Calamity Jane, Billy the Kid, Jesse
James ve kardesleri aslinda tarihte gerçekten yasamislardir.
Red Kid, pek çok macerada kadinlarla romantik yakinlasmalarda bulunduysa
da, delikanliligi asla elden birakmamistir. Hatta bir macerasinda az daha
evleniyordu da... O macerayi hatirliyorum: Istemeyerek evlenmek durumunda
kalmisti.. Ama maceranin sonunda daha dügün dernek kurulmadan, esas damat
adayi çikip geldi, yanlis anlamalar düzeltildi ve finalde kovboyumuz günes
batarken sarkisini söyleye söyleye uzaklasmasini bildi.. Hala (bekar)
yalniz bir kovboydu! Kahramanim benim!!!
TENTEN:
Belçikali Remi Georges (adinin bas harfleri R.G.'nin Fransizca okunusu
ER-JE, ve bu okunusu vermesi için ona verilen kisa ad Hergé olarak
bilinir) adli çizer tarafindan 1929'da yaratildi. Hergé, yetenekli ve zeki
bir gençti, önce izci sonra da asker olmustu. Tenten'i yarattiginda o da
22 yasindaydi. Tenten'in ilk macerasi 1921'de geçer ve adi 'Tenten Sovyet
Ülkesinde'dir. Bolseviklere karsi mücadele etmektedir. Yaraticisinin
kimligini o günkü sosyo-politik atmosferle birlestirince, Tenten'in
politikayla içli disli olmasini ve çikis noktasini yadirgamamak gerek.
Aslinda o da Red Kid gibi 'karikatür' görünüslüdür ve 'komik' özellikler
tasir ama, Tenten çok daha entellektüel ve politik mesajlar tasiyan bir
çizgi-romandi.
Sonraki asil maceralarinda, etrafindaki tipler, giyimler, dekor vs..vs..
bize Tenten'in 1960'larin baslariyla 1970'lerin ortalarinda yasadigini
düsündürür. Tenten bir gazetecidir. Golf pantalonu giyer. Ufak tefek,
çelimsiz bir oglandir ama çok akillidir. Bazen Güney Amerika'da
Diktatörlük rejimlerine karsi gerillalarla birlikte çarpisir, bazen
Tibet'e bazen And daglarina gider. Hatta bir macerasinda aya da gitmisti.
Sadik dostlari Kaptan Haddock (Alkolik bir denizci eskisi. Sürekli kaptan
sapkasi takar ve gögsünde çapa amblemi bulunan balikçi kazak giyer.
Agzindan piposu düsmeyen asabi bir tip) ve Profesör Turnusol (Melon
sapkali, bastonlu, komik biyikli bir tip. Kulaklari agir isittiginden
herseyi yanlis anlamaktadir. Bu yüzden olmadik yerde sinirlenir, bazen
basini en ciddi belalara sokarken bile durumun farkina varmayan saskin ama
iyiniyetli bir bilim adamidir.) Tenten'e her macerasinda eslik ederler.
Sadik köpegi Boncuk'u da unutmamak lazim tabii ki..
Arada bir ortalarda görünen tipik karakterleri de bir hatirlayacak
olursak:
Nestor: Tenten'in malikanesindeki usak. Bana Jeeves'i hatirlatir. (Ne?
"Jeeves de kim" mi dediniz? Derhal bu satiri atliyoruz.. Very Good
Jeeves.. Indeed, sire....)
Dupond ve Dupont Kardesler: Siyah takim elbise, melon sapka ve
bastonlarini yanlarindan eksik etmeyen komik biyikli bu iki polis
müfettisi ikiz kardestir ve birbirlerinin tipkisidirlar. Ama adlari
farklidir iste.
Bianca Castafiore: Italyan soprano.. Kaptan Haddock'u sinir eden, kasinti
bir sosyetik hanimdir.
Serafin Lampion: Hafif üçkagitçi, sözde girisimci/yatirimci isadami fakat
her durumda basina belalar açan, fakat bazen Tenten'i en olmadik yerden
kurtaran bir karakterdir.
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- VII
Bu yazida, sinemaya da aktarilmis ve klasiklesmis ve kült olmus iki
çizgi-roman kahramanini ele alacagiz.
TARZAN:
"Ben Tarzan, sen Jane!.." cümlesini bir sekilde duymamis olan var mi? Aaa
Aaaa diye sarmasiklardan sallanarak agaçtan agaca bütün ormani dolasan
(beyaz) adam... Ormanlar krali Tarzan!
Tarzan 1912 yilinda Edgar Rice Burroughs tarafindan yaratildi. Tek bir
hikayelik çizgi-roman olarak baslamisti ve adi da "Tarzan of the Apes ~ A
Romance of the Jungle" idi.
Daha küçücük bir bebekken annesi ve babasi kazada ölen Tarzan'i; Kala adli
bir disi goril büyütür. Sonradan o kadar çok taklidi, çizgi filmi, dizi
filmi vs. yapildi ki, Tarzan'i Tarzan yapan seylerin hemen hepsi baska
yerlerde de kullanildi.
Özetle: Ormanlarin krali olmus, vahsi ama özünde iyi bir beyaz adam.
Uygarlasmis, ama uygarlasirken dogaya ve kendisine yabancilasmis kötü ve
açgözlü beyaz adamlardan ormani ve ormandaki hayati korumaya çalisir.
Aslinda hakli görünen ama umutsuz bir savas.
Dialektik yasalari kendi hükmünü sürerken, biz içimizdeki o vahsi ve henüz
kendine yabancilasmamis saf ama güçlü kahramanin bizi dis dünyanin
kötülüklerinden kurtarmasini hayal eder dururuz. Modern uygarligin
acimasizligina bir elestiri biraz da... Tarzan, iste bunun ifadesidir.
Ormanin Çocugu Mowgli, Zembla ve hatta bir dereceye kadar Kizilmaske,
aslinda Tarzan'in taklit versiyonlaridir bir yerde.
Tarzan o kadar çok karikatüre ve fikraya konu oldu ki, sanirim yeni
nesiller onu sadece "Ormanda maymunluga ve saklabanliga heves etmis biraz
deli, biraz aptal ama illa ki komik" bir figür olarak hatirlayacaklar.
SUPERMAN:
1934 yilinda, o yil liseyi bitiren iki yakin
arkadas, Jerry Siegel (1915-1996) ve Joe Schuster (1914-1992) tarafindan
yaratildi. Ama ilk sayisinin basilmasi 1938 yilinda oldu. (Ekonomik buhran
Amerika'yi sallayip çökertmeye yeni baslamis... Insanlarin dikkatini hayal
dünyasindan gelecek bir kurtariciya yöneltmek gerekiyor biraz da...)
Superman de tipki Tarzan gibi öyle bir fenomen oldu, o kadar çok
taklitleri, filmleri yapildi, o kadar çok karikatüre ve espriye konu oldu
ki, Superman kimdir, necidir, ne yapar, ne yer, ne içer, bunlari pek fazla
kisi bilmiyor artik.
Efendim, Superman çok uzaktaki Kripton gezegeninin yargiçlarindan
Jor-el'in oglu olup, asil adi Kal-el'dir. Söz konusu gezegen nükleer bir
patlamayla yok olmadan önce, özel bir araçla dünyaya gönderiliyor. Dünyaya
gelen bebek, Kansas eyaletinin Smallville kasabasinda, çocuksuz Kent
çiftince bulunur ve evlat edinilir ve kendisine Clark Kent adi verilir.
Daha sonra Metropolis üniversitesine giden Clark Kent, Daily Planet
gazetesinde muhabir olarak çalismaya baslar. Böylece, normal halde Clark
Kent adiyla çalisirken, icabi halinde Superman kimligine bürünen
kahramanimiz ortaya çikar. Ezeli düsmani Lex Luthor basta olmak üzere,
dünyayi, uzayli bilumum kötülerden ve kötülüklerden korur. Gazeteden
arkadasi Loise Lane'le aralarinda bir yakinlasma da dogar. Ne var ki,
Loise Lane Superman'a asiktir ve çitkirildim Clark Kent'le isi olmaz.
Ikisinin ayni kisi oldugu bir türlü aklina gelmez.
Superman'in kostümü de, bir zamanlar çok orijinaldi herhalde. Ama simdi,
pelerin gerekli miydi diye düsünüyorum...
Ve de tabii, Amerikan bayragini elinden düsürmeyen ve Amerikan baskanina
firsat buldukça saygilarini sunan bir Superman de bana "Kahraman dedigin
bu kadar da yalaka mi olur, birader?" diye düsündürtüyor. Sen dünyali bile
degilsin... Seni tasiyan kapsül Amerika'ya degil de Sibirya'ya düsseydi...
seni de çocuksuz çift Bay ve Bayan Lubovski alsaydi, Izvestiya gazetesinde
muhabirlik ederken, bir yandan da orak çekiçli bayragi Kremlin'in tepesine
dikecek ve Komünist Parti Genel Sekreteri'ne "Pardon yoldas! Bir daha
sosyalizmi ve partimizi kurtarmak için bu kadar geç kalmam.."(*) mi
diyecektin?
(*) 1981 yapimi Superman II filminin sonunda, Amerikan Bayragini Beyaz
Saray'in tepesine dikip, Baskan'a "Üzgünüm, uzun süredir ortada yoktum.
Ama bir daha sizi hayalkirikligina ugramayacagim.." demistir.
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- VIII
Amerikan film endüstrisi ne zaman özgün senaryoya sikissa çizgi-roman
kahramanlarini beyazperdeye aktarma projelerini hayata geçirir. Bunlardan
kimi o kadar basarili olur ki, arkadan üç ya da dört devam filmi gelir. Bu
kategoriye giren iki çizgi-roman kahramanini anlatacagim bu sefer..
BATMAN:
Sinema için çevrilen 1989 tarihli Batman:
Kara Sövalye Dönüyor, filmini seyredene kadar ben hiç Batman
okumamistim... Ve filmi ilk seyrettigimde "Aaa, Batman uçamiyor!..
demistim. (Onun Superman gibi uçabildigini saniyordum önceleri)
1934 yilinda Bob Kane adli çizer tarafindan yaratildi. Batman'in asil adi
Bruce Wayne'dir. Kendisi aslinda zengin bir mirasyedidir. Yasadigi Gotham
City (bu isim de bana Goddam City'nin kasitli degistirilmis hali gibi
gelir) aslinda New York'a çok benzeyen bir sehir olup, kötülüklerle
çepeçevre kusatilmistir. Zavalli iyi insanlar, baslari sikisinca
projektörleri yakarak gökyüzüne Batman'in amblemini yansitarak Batman'i
çagirmaktadirlar. Bunu gören Bruce, malikanesinin (ki adi Bat Cave: Yarasa
Magarasi'dir) gizli kisimlarinda kostümünü giyer, artik duruma göre
Batmobil'e veya yarasa seklindeki uçagina atlayarak olay yerine intikal
eder... Bumerang gibi (fakat Batman'in amblemi sekli verilmis) Baterang
firlatarak... Tekme ve yumrukla rakiplerini alteder. Atesli silah
kullanmaz.
Madem kendine yarasa sekli yapmissin (eyvallah) o kostümü giy hadi... de
... O pelerin (sirf yarasanin kanatlari gibi görünsün... inis ve
kalkislarda saf çizgi-roman okurlarini büyüleyecek resimler versin diye
icat edilmistir aslinda) senin yakin dövüs manevralarini etkilemiyor mu be
adam?
Batman'in malikanesindeki Ingiliz usagi Alfred Pennyworth, sadik arkadasi
Robin'i ve ezeli düsmanlari: iflah olmaz kötü adam Joker, Penguen ve
Riddler'i da burada andiktan sonra, iki noktanin altini çizelim:
1- Batman'in bir macerasinda, Amerikan bayraginin arkasindan seçtigimiz
(Beyaz Saray veya Kongre Binasi) oldugunu tahmin ettigimiz bir resmi
yetkili (Baskan mi?) belki de Bruce'a (resmi yetkilinin kim oldugunu ve
kiminle konustugunu bilemeyiz) "Demokratik bir hukuk devletinde
kahramanlara gerek yok! Onlar iyi niyetli bile olsalar tehlikeli
olabilirler... Bir düsünsene, herkes kahramanlara özenip kendi adaletini
kendi saglamak isterse, durum nasil içinden çikilmaz olurdu..."
demektedir.
AMAN ALLAH! Su ironinin güzelligine bak! Ya Batman'in yaraticisi
demokrasiye inanmiyor ya da "politikacilar hep böyle konusur, ama siz
onlara bakmayin.. Demokrasi bir safsatadir ve Amerika'nin kahramanlara
ihtiyaci vardir..." demeye getiriyor. Veya resmen Batman ve diger bütün
süper kahramanlarla inceden dalga geçiyor...
2- Batman'in bir diger macerasinda ise, kötü adamlar (artik çevreciler
midir, anti-globalizasyoncular midir nedir?) bizzat Bruce'un hissedar
oldugu bir sirketin tesislerine karsi sabotaja girisiyorlar... Ve hoop,
Batman olaya el koyup kötü adamlari marizleyip yatirimini kurtariyor...
(Yorum yok)
CONAN:
Iste bu! Iste bu! Tarih öncesi çaglarda yasamis kahramanlara ait daha
önceleri pek çok sinema filmi ve çizgi-roman (özellikle KORKU serisinde
bunun örnegi çoktur) olmasina ragmen, hiç birisi Conan kadar basarili
olmadi, onun kadar iz birakmadi. Sinemaya da uyarlandi.
Aslinda Conan, Robert Erwin Howard (1906-1936) tarafindan 1932 yilinda
yaratilan bir hikaye kahramanidir. (Yazar, annesinin komadan
çikamayacagini ögrendigi için 1936'da intihar etti. Daha 30 yasindaydi ve
önceleri bir sürü fantastik hikaye yazmis, ancak yayinevleri bunlarin
çogunu reddetmisti.)
Yillar sonra Robert Erwin Howard'in basili veya müsvette halindeki
yazilari 1950'lerde derlenip toparlanmaya ve 1967'den itibaren tekrar
basilmaya baslandi. Bu isleri götüren kisi Roy Thomas, bazi hikayeleri
tekrar yazmistir. (Bazi okuyucular, Thomas'in bu yeniden yazim sirasinda
Robert Erwin Howard'in orijinal yazilarini bozdugu kanaatindedir.)
Ilk Conan çizgi-romani Ekim 1970'te basildi. Robert Erwin Howard'in
eserinden uyarlanarak Roy Thomas tarafindan yazilan öyküyü genç bir
Ingiliz Barry Windsor-Smith çizdi. Sonralari John Buscema ve Gil Kane adli
çizerler görevi devraldilar ve yetenekleriyle Conan'a çok sey kattilar.
Conan 1981 civarinda Alfa Yayincilik tarafindan Türkiye'de basilmaya
baslandi. 1990'da Amerika'daki orijinal yayinevi Marvel Comics, Conan'in
yayinina son verdi.
"Know, O Prince, that between the years when the oceans drank Atlantis
and the gleaming cities, and the rise of the Sons of Aryas, there was an
Age undreamed of, when shining kingdoms lay spread across the world like
blue mantles beneath the stars - Nemedia, Ophir, Brythunia,Hyperborea,
Zamora with its dark-haired women and towers of spider-haunted mystery,
Zingara with its chivalry, Koth that bordered the pastoral lands of Shem,
Stygia with its shadow-guarded tombs, Hyrkania whose riders wore steel and
silk and gold. But the proudest kingdom of the world was Aquilonia,
reigning supreme in the dreaming west. Hither came Conan the Cimmerian,
black-haired, sullen-eyed, sword in hand, a thief, a reaver, a slayer,
with gigantic melancholies and gigantic mirth, to tread the jeweled
thrones of the earth under his sandled feet."
- The Nemedian Chronicles
Bu metnin biraz kisaltilmisi, 'Bir Nemedya Efsanesinden' alinti olarak
Türkçe basilan Conan ciltlerinde yer alirdi.. "Sunu iyi bilin ki Prensim;
kabaran okyanuslarin Atlantis'i ve onun görkemli kentlerini yutmasindan
sonra dünyada o güne degin görülmemis bir çag baslamisti. Aryas'in
ogullarinin dogdugu bu çagda, Dünya üzerindeki imparatorluklar ve
uygarliklar, gökteki yildizlarin mavi pariltilari kadar daginik fakat
belirgindi. Iste bu sirada Kimmeryali Conan geldi. Çelik bilekli elinden
kilicini hiç birakmayan bu kara saçli, sahin gözlü yigit tüm
imparatorluklari sandalli ayaginin altinda çignemek istiyordu..."
Robert Erwin Howard, günümüzden 12.000 yil kadar önce yasadigini iddia
ettigi Kimmeryali Barbar Conan'i, Hiborya Çagi adini verdigi,
fantastik-tarihsel bir dekora yerlestirir. Bu dekor Yüzüklerin
Efendisi'nin orta dünyasindan daha az zengin degildir hani... Su farkla
ki, bu dekor içinde yer alan pek çok ülke, Tanri, kavim vb. adlari gerçek
tarihten alinmis ve biraz degistirilerek kullanilmaktadir.
Sözgelisi Mithra diye bir Tanri, Zerdüst ve Mazdeizm dinlerinde gerçekten
vardir. Gene Seth adli tanri, bir Eski Misir tanrisidir. Britunya ülkesi
Britanya'dan alinmadir. Khitai dedikleri yer Çin'dir. (Rusça ve
Bulgarca'da Çin ülkesine Khitahi denir zaten) Styx nehri Styx nehri Yunan
efsanelerine göre cehennemdeki bir irmaktir vs.vs.
Kahramanimiz Conan, Kimmeryalidir. (Bu kavim aslinda Mezopotamya, ön Asya
ve Ortadoguda yasamis Kimmerlilerin yansimasi) Çizgi-romanda ve Conan
filmlerinde ise Kimmerya, karlarla kapli, taygalarla çevrili, insanlarin
kürklü elbiseler giydigi soguk bir kuzey ülkesidir. Finlandiya veya
Isveç'e benzetilebilir.
(Tayga nedir? Mi dediniz..Oh olsun, lisede Cografya ögretmeninizi kös
dinlerseniz böyle olur iste. Simdi davranin bakalim sözlüklere..)
Uygar ülkelerde(?) veya Zambula'nin güneyindeki çöllerde (ki buralari da
Arap çöllerine benzemekte, ahalisi de Araplar ve Berberiler gibi
giyinmektedir) dolasan Conan, duruma göre parali askerlik, hirsizlik ve
yagmacilik yapmaktadir. Bunu gizleme ya da bundan gocunma geregi de duymaz
zaten.
Zaten o devirlerde "iyiler ve kötüler" diye bir ayrim yapmak da saçma
olurdu. Bu sekilde bakildiginda Conan klasik çizgi-roman kriterlerine pek
uymaz. Illa bir ayrim yapilacaksa zayiflar ve güçlüler; Conan'in
düsmanlari veya dostlari diye bir ayrim yapilabilir. Gerçi Conan'in pek
dostu da yoktur ya...
Büyülerin, büyücülerin, mistik ve dogaüstü güçlerin egemen oldugu karanlik
ve dehset dolu bir dünyada yasayan Barbar Conan'in iki emeli vardir:
Bileginin ve kilicinin gücüyle bir gün kendi kralligini kurmak, ve ölüm
kendisini almaya geldiginde onu elinde kiliçla dimdik ayakta
karsilayabilmek..
Conan; uzun siyah saçlari omuzlarina dökülen, korkunç bakisli, iriyari,
bronz tenli bir adamdir. Tanrilara inanir ama onlardan birisi karsisina
dikilecek olursa üstüne yürümekten çekinmez. Çünkü o, kilicinin
kesemeyecegi hiçbir sey olmadigini çok önce ögrenmistir. Hatta bir
macerada kale komutani arkadasinin "Tanrilara inanmayan askerlerim bile
disarida olup bitenden dehsete kapilmisken sen cesaretini nasil
koruyabiliyorsun?" sorusuna "Ben kilicimin kesemeyecegi hiçbir sey
olmadigini çok önce ögrendim" diye cevap verirken, adeta Yunan
mitolojisindeki Prometheus'tan atesin sirrini almis gibidir.
Kendini dünya nimetlerinin hiç birinden alikoyma geregi duymadan
(kadinlar, içki, kumar, sefahat vs.), Tanrilara inanmasina ragmen onlara
kafa tutarak ve herhangi bir ahlak anlayisini benimsemeksizin sadece kendi
çikarlari için yagmacilik, vurgunculuk, hirsizlik yapan Conan;
düsmanlarina karsi merhametsiz ve zalimdir de... Ama gene de kahramandir
iste..
Okuyucular kendilerini onunla özdeslestirmekten tarifsiz bir keyif
alirlar. Galiba bilinçaltimizin en karanlik köselerindeki seslendirmekten
çekindigimiz ve korktugumuz yanlarimizi ve egomuzun en yapmaciksiz
ifadesini Conan'da buldugumuz için onu çok sevdik ve hayran olduk. Ya da
ben sadece kendi adima konusmus olayim..
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- IX
Türk Çizgi-romanlarina Giris
Sira Türk çizgi-romanlarini incelemeye geldiginde su soruyu tekrar
sormamiz gerekiyor: Çizgi-roman kahramani kimdir?
Bir çizgi-roman kahramani öyle biri olmalidir ki, basindan geçen olaylar
"macera" olabilecek kadar ilginç ve sürükleyici olsun. Öyle bir figür
olmali ki siradan insanlardan ayrilsin. Ama bir taraftan da büsbütün
inandiriciliktan yoksun olmamali,öyle ki okuyucular kahramanin sahsinda
kendilerinden de bir seyler bulabilmeli, kendini onunla
özdeslestirebilmeli...
Türk çizgi-roman kahramanlari; Türk okuyucular için, onlarin
beklentilerine göre dizayn edilmislerdi. Degil mi ki çizgi-roman kahramani
dedigin figür, aslinda okuyucunun kendi hayallerini, özlemlerini ve
fantazilerini buldugu; kendisini özdeslestirdigi bir simgedir; Türk
çizgi-roman kahramanlarina bakarak, Türk insaninin "kahraman"dan ne
anladigini, ne gibi hayal ve fantazilere sahip oldugunu kabaca
kestirebiliriz.
Eger çocuk dergilerinde yeralan ögretici (didaktik) veya mizah
dergilerinde yeralan eglenceli (karikatüristik) naif ve basit çizgi-roman
kahramanlarini bir kenara birakacak olursak, Türk çizgi-roman
kahramanlarinin genel sablonunu söyle ortaya koyabiliriz:
1- Türk çizgi-roman kahramanlarinin hemen hepsi askerdir (veya akincidir,
Padisahin veya Hakanin fedaisidir) Kahramanligi, genelde liderine ve
davasina bagliliktan kaynaklanir. Çok siki silah kullanir. Sik sik gizli
görevler üstlenip düsman ülkelere sizar. Asla sarhos olmaz. Yalan
söylemez, dedikodu yapmaz.
2- Dava adami ve asker de olsalar, tarihi Türk çizgi-roman kahramanlari
düzenli bir orduya mensup degildirler. Mesela Yeniçeri olmazlar. Üniforma
vs. giymezler. Yoksa tek baslarina gavur illerine gidebilirler miydi? O
nedenle serbest takilmalari yadirgatici degildir. Yüzbasi Volkan bile pek
çok macerasinda sivil giysilerle gizli görevlere girisir.
3- Ilk iki maddeden olmak üzere, Türk çizgi-roman kahramani "kendi adina
ve kendi inisiyatifiyle" hareket etmez. Illa ki, devletin basindaki bir
takim otoritelerin verecegi emir ve görevler yerine getirilirken
kahramanlik yapilacaktir. Eger intikam falan alinacaksa, bu is 'esas
görev' deruhte edilirken, vazife bilincinden sasmadan, araya sikistirilir.
Kahramanlik isi emir-komuta zinciri içinde yapildigi için de, kahramanimiz
yaptigi veya yapmadigi islerden dolayi asla pismanlik duymaz. Özelestiri
yapmaz.
4- Türk çizgi-roman kahramani bekar bir erkektir. Kadinlarin hemen hepsi
Türk kahramana hayrandir. Yabanci (ve/veya düsman) ülkelerdeki kadinlar da
(ki bunlarin arasinda bazen düsman ülkenin Kraliçeleri, Prensesleri vs. de
bulunur) Türk kahramana asik olurlar ve kendilerini ona sunarlar. (Yüzbasi
Volkan bile, Sovyet Subayi Yüzbasi Olga'yi gördügü yerde yatay pozisyona
geçmiyor muydu?) Türk kahraman ise (ki her zaman çok yakisiklidir) hiçbir
kadini geri çevirmez, memnun etmeden birakmaz! Sevisme kisimlari bir güzel
resmedilir ve okuyucu buralari çok sever. Ama sonuçta kahramanimiz hiçbir
kadina baglanmadan kutsal görevine geri dönecek, yeni maceralara ve yeni
kadinlara kosacaktir.
5- Bizden süper kahraman çikmaz. (Çok çok 'En Kahraman Ridvan' gibi
kendini komik duruma düsüren ve bu nedenle ancak mizah dergilerinde
kendine yer bulabilen beceriksizler 'süper' kahramanliga heveslenir)
6- Bizden, profesör veya bilim adami gibi kisilerden yardim ve destek alan
kahraman da çikmaz. Türk çizgi-roman kahramani aptal veya cahil degildir
ama, okumus-yazmis adamlarla isi olmaz. Onlari mesela kütüphanede bir
arastirma yaparken göremezsiniz. Okumus-yazmis entellektüeller, Türk
çizgi-romanlarinda eger dost taraftan iseler, zayif ve güçsüz; eger düsman
taraftan iseler daima kötü niyetli ve habistirler. (Halkimiz,
okumus-yazmis kisilerden pek hazzetmedigi ve onlara güvenmedigi için,
olmali)
Alev Alatli, 'OK Musti! Türkiye Tamamdir' romaninda bu konuda ayrica
saptamalarda bulunmaktadir.
Necdet Sen'in 'Hizli Gazeteci'si bu tanima uymuyor. Ama onu istisna olarak
düsünüyorum. Bir de Galip Tekin veya Kemal Aratan'in çesitli mizah
dergilerinde yayimlanmis bazi çizgi-romanlari varsa da, bunlar SERI
degildi. Münferit maceralarin ve sadece o maceralara özgü kahramanlarin
-yani bir maceralik kahramanlarin- canlandirildigi çizgi-romanlardi.
Onlari da istisna olarak aliyorum.
Türk çizgi-romani bir
'geçisin' sonucudur. Önceleri gazetelerde tefrika romanlar yer aliyordu.
Hani bilirsiniz, 'arkasi yarin' formatinda gazetelerde yer alan romanlar.
Her gün, romanin sadece bir kismi. O siralar da bir takim polis
dedektifleri de roman kahramani oldularsa da, pek ilgi görmediler.
Sonra "pehlivan tefrikalari" basladi. Evet, iste bu: KUVVETLI TÜRK,
rakiplerini yere çalan kahraman prototipi. Bunun bir okur kitlesinde yanki
bulmasi yayincilara gösterdi ki, "tarihte" Türk milletinin simdikinden
daha kahraman olduguna dair ideolojik bir nostalji, tiraj olarak geri
dönmektedir. (Çetin Altan buna "Türk'e Türk propagandasi yapmak" der)
Fakat okuma özürlü Türk okuyucusuna (?!) sadece 'yazili' pehlivan
tefrikasi yetmiyor. Tiraji biraz daha yukari çekmek için ne yapacagiz
peki? Bu okurlar en son ne zaman ellerine kitap almislardi? Ilkokul 5.
Sinifta... Nasildi o kitap? Resimli hikaye kitabi.. Hah, tamam iste size
formül...
1950'li yillarin sonuna dogru gazetelerde yer alan tefrika romanlar
'resimlendirildiler'. Nasil mi? Diyelim ki o gün 10 paragraf
yayinlayacaksiniz. Üç tane de kare çizersiniz. Yetmedi mi? O zaman o
resimlere bir de konusma balonu ekleyeceksiniz.
Sonralari bu tarz "resimli" romanlarin bazilari o kadar ilgi gördü ki,
münferit olarak da basilmaya baslandilar. Kimisi hep gazetelerde kaldiysa
da, bazilari sinemaya uyarlanacak kadar çok sevildi.
Iste Türk çizgi-romani böyle dogdu. Roman okuma, edebiyat vs. ile normalde
iliskisi olmayan bir kitleye 'hikaye pazarlama' taktigi olarak.. Aslinda
yayinci açisindan düsünülecek olursa, son derece akillica ve basarili bir
taktik oldugunu söylemek gerek. Ama, Türk çizgi-roman okuyucusunun,
yabanci çizgi-roman okurlarindan farkini da isaret etmemiz yerinde olacak.
Çünkü çikis noktalari arasinda farklar vardi.
Fatih'in Fedaisi Kara
Murat (ki bunun filmiyle ilgili
olarak Gazoz Agaci'nda yer alan elestiri yazisina bakabilirsiniz) ve
Malkoçoglu kendi tiplerinin prototipleri olup, gazetelerde yayinlanirdi.
Sonradan bunlarin çok sayida taklidi Burak Bey, Dogan Bey, Dogan görünümlü
Sahin Bey vs. gibi isimler altinda boy gösterdi. Abdullah Turhan yetenekli
bir ressamdi, yazarlari farkli olan birden fazla kahramani resimledi.
Hatta kendisi de Tarkan'i andiran (sarisin , Orta Asya Türkü) Tolga'yi
yaratti. Tercüman çocuk dergisinde yayinlanan Tengiz, kisa bir süre çikan
Bahadir gibi kahramanlari da saymaya kalksak bu isin sonu gelmez.
Ama üç tanesi var ki, bahsedilmesi sart: Sezgin Burak'in Tarkan'i, Suat
Yalaz'in Karaoglan'i ve Ali Recan'in Yüzbasi Volkan'i.... Onlar da gelecek
yaziya kaldi.
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- X
Tarkan
Türk çizgi-roman kahramanlarini
ele almaya basladigimiz dizimizde sira Tarkan'a gelince, ona özel bir yazi
ayirmak farz oldu. Ben onun son dönemine yetisebildim. O zamanlar 'Tarkan'
dendi mi kimsenin aklina yumusak sarkicilar gelmezdi. Aileler çocuklarina
'Tarkan' adini verirlerken, kastettikleri iste bu çizgi-roman
kahramaniydi. Tarkan sözcügünü icad eden de bizzat bu kahramanin
yaraticisi Sezgin Burak'ti. "Tarkan, Türk gücünü ve kudretini yansitan bir
kelimedir. Bu kelimeyi 'Türk kani tasiyan kahraman' manasinda yarattim.."
demisti. (O siralarda, sizin bildiginiz Tarkan Tevetoglu, henüz portakalda
vitamindi. Daha babasi o portakali manavdan alacak da.. yiyecek de...
ohoooo)
Sezgin Burak (1935-1978) Italya'da çizgi-roman üstünde çalismalar
yaparken, 1966 yilinda Tarkan'i yaratti. 1967'den itibaren de Tarkan
Türkiye'de yayinlanmaya basladi.
Tarkan, Hun Imparatorlugu'nun sinir boylarindaki bir kale komutani YIGIT
ALTAR'in ogludur. Düsmanlarinin ve büyücü Gosha'nin marifetiyle Altar
öldürülür ve Tarkan daha bebekken yapayalniz kalir. Ancak disi bir kurt
onu bulur, kurtarir ve emzirip büyütür. O disi kurtun oglu olan kurtla da
Tarkan sonradan kanka olup maceralara atilacaklardir zaten. (Kurt
tarafindan kurtarilip beslenen bebek efsanesi Romalilardan alinmadir.
Efsaneye göre, Roma Imparatorlugu'nun kurucusu olan Romulus ve Remus
kardesler de daha bebekken bir sepet içinde Tiber nehrine birakilmislar ve
disi bir kurt tarafindan kurtarilmis ve büyütülmüslerdir.)
Müslüman olmayan tek Türk çizgi-roman kahramani Tarkan'dir çünkü Türkler o
tarihte Saman dinine mensuptu.
Tarih M.S. 5.Yüzyil, Hun Imparatoru Attila dünyayi titretmektedir. Basbug
Attila doguda Çinlilerle batida Romalilarla savasadursun, arada da bir
sürü basbelasi kavim ve krallik vardir (Vandallar, Vikingler vb.) Iste
Tarkan, Yüce Basbug Attila'nin sagkolu, fedaisi ve en güvendigi silahsörü
olarak, Milano'dan Pekin'e kadar uzanan bir alanda kosturur durur. Uzun
sari saçlari, bazen kafasina taktigi bir börkü, boynundan eksik etmedigi
kurt madalyonu ve kürkten yapilmis enteresan bir kostümü vardir. (Yani
mini etekli diyecegim, dilim varmiyor)
Uzun sari saçli ve korkunç bakisli Tarkan, pek de kasli bir figür
degildir. Ama hiçbir dövüsten de yenik çikmamistir. (Gerçi Altinkiliç
filminde Çinli silahsör Wang Yu'dan ilk karsilasmalarinda temiz bir sopa
yemisti ama sonradan intikami çok aci oldu. Yeri gelmisken belirtmekte
fayda var, o filmdeki Wang Yu adi da, Hong Kong'lu dövüs filmleri artisti
Jimmy Wang YU'dan araklanmistir.) Sadik dostu Kurt'a "Atil Kurt" dedi mi,
artik düsmanlarinin titreme zamani gelmistir.
Özellikle ilk sayilarinda az resim, çok yazi vardi. Çizgi-romandan
esinlenerek bes adet Tarkan filmi yapildi. Bu filmlerden aklimda kalan bir
iki detayi da aktarmak isterim:
"Viking Kani" filminde, Çinlilerle Vikingler isbirligi (!) yapip Attila'ya
karsi kumpas kurarlar. (Sadece bu bile yeterince absürdtür.) Bu sirada
Viking komutan, Çinli prensesin korumalarindan birini yanlislikla öldürür.
Prensesi ise su sözlerle teselli eder: "Zarari yok, nasilsa kalabalik
milletisiniz.." (Orada koptum.. Bir Viking, hayatinda hiçbir Çinliyle
karsilasmis midir? Hadi karsilasti diyelim, onlarin nüfusunu falan nerden
bilsin?)
"Viking Kani" filminde Tarkan'in ahtapotla su altinda kapistigi sahnede,
Tarkan rolünü oynayan Kartal Tibet'in kanarya sarisi slip donu açikça
görünür.
"Honoria'nin Yüzügü" filminde Attila eski manitasi Honoria ile gizlice
bulusmaya gelir. Bulusmaya geldigi yer ise, bir Bizans satosunun
kalintilaridir. (Oysa o tarihte Roma Imparatorlugu daha ikiye bile
bölünmemisti.. Daha yok ki Bizans?)
Gene "Honoria'nin Yüzügü" filminde Vandal kralini canlandiran Zeki
Alasya'nin (filmin final sahnesinde) kiçi görünür. Bu kismi sonradan
televizyonda makasladilar.
"Altinkiliç" filmininin dövüs sahnelerinde, Sergio Leone'nin o meshur
spagetti Western'lerinden basrolünü Clint Eastwood'un oynadigi "For a
Fistful of Dollars" (Bir Avuç Dolar Için) filminin müzigi çalinir.
Amma dedikoducuyum, degil mi?
ÇIZGI-ROMAN ANTOLOJISI
- XI
Uzun zamandir yazmakta oldugum çizgi-roman antolojisinin sonuna geldik. Bu
kadar zaman bana tahammül ettiniz, tesekkür ederim. Biraz daha disinizi
sikarsaniz çileniz bitecek. Ha gayret!
KARAOGLAN:
Karaoglan'in öyküsü 1959'da Aksam gazetesinde baslar. Tarihsel
romanlariyla taninan Abdullah Ziya Kozanoglu'nun yazdigi öyküler Ratip
Tahir Burak'in çizgileriyle bulusur ve çizgi-romana dönüsür. Kisa sürede
Burak'in yerini genç çizer Suat Yalaz alir. Bu çizgi-romanlarda Kaan adli
bir kahraman ön plana çikar. Kozanoglu'nun 1962'de gazeteden ayrilmasindan
sonra Yalaz, bu tiplemeyi Karaoglan adiyla kendisi yazip çizmeye girisir.
Ayni yil Atif Yilmaz bu kahramani, senaryosunu Yalaz'in yazdigi "Cengiz
Han'in Hazineleri" ile beyazperdeye tasir. Ancak basrolde Orhan
Günsiray'in, onun sevgilisi Çavdar Tarlasi rolünde Fatma Girik'in ve kötü
adam rolünde Öztürk Serengil'in oynadigi, özgün müziklerini Ruhi Su'nun
yaptigi bu filmin hemen ardindan devam filmleri çevrilmedi. 1965'te ise bu
kez Suat Yalaz kollari sivayip ve yapimci-yönetmen-senarist olarak
sinemaya geçti. Karaoglan'i canlandiracak oyuncu bulmak için Aksam'da
büyük boy ilanlar yayinlandi. Basvuranlar adaylar arasinda bir türlü uygun
biri bulunamadi. Derken Ankara'dan konservatuar mezunu, genç tiyatro
oyuncusu Kartal Tibet basvurdu. Suat Yalaz bundan sonrasini söyle
anlatiyor: "Kartal'in ismi dikkatimi çekti benim. Hem Kartal, hem Tibet,
sanki ben uydurmusum gibi... Kartal'i gördügüm zaman baktim, 1.85 boy..
Boylu, poslu yüzü de fazla silik. Tamam, dedim. Ben buna peruk koyacagim,
kaslarini da boyarim... Yani çizdigim Karaoglan'i oldugu gibi yüzüne
koyarim." Karaoglan filminin Temmuz, Agustos sicaginda Anadolu bozkirinda
45 günde gerçeklesen çekimlerinde kalabalik bir figüran kadrosu, hatta 60
civarinda at kullanilmasindan dönemin sinema basininda övgüyle söz
edecektir.
Suat Yalaz ile Kartal Tibet arasindaki verimli isbirligi birkaç yil sürdü.
Bu zaman zarfinda çok sayida Karaoglan filmi çekildi. Kartal Tibet'in
sinema kariyeri de böylece baslamis oldu.
Karaoglan filmlerinin gördügü ilgi üzerine bir diger çizgi-roman
kahramani, 1965'te Cumhuriyet gazetesinde Ayhan Basoglu'nun yaratmis
oldugu Malkoçoglu 1966'da Süreyya Duru tarafindan beyazperdeye uyarlandi.
Malkoçoglu'nu sinemaya jön olarak baslayip "Horasan'in Üç Atlisi" (1965)
ile tarihsel filmlere geçen Cüneyt Arkin canlandirdi. Malkoçoglu gösterime
girmeden önce Ses dergisi söyle soruyordu: "Bakalim Karaoglan Kartal Tibet
mi, yoksa Cüneyt Arkin Malkoçoglu mu seyirciyi daha çok etkileyecek?"
Yani Karaoglan'in çizgi-roman olmaktan öte, Türk sinemasina katkisini
bilmem anlatabiliyor muyum?
Karaoglan, 13. Yüzyil'da yasamis bir Uygur Türkü olup, Cengiz Han'in
hizmetinde bir silahsördür. Uzun siyah saçli, delismen bir oglandir.
Yakisikli ve çapkindir. Bazen babasi Baybora Alp ile, bazen kadim dostu
Çalik ile, bazen de yalniz vaziyette Çin'den Hindistan'a, Bizans'tan
Arabistan'a kadar uzanan bir alanda dolasir durur. "Canini Albizlar alasi
Camoka"yi gördügü anda eli kurt basli kilicina gider.
Fazla konusmayan, asik yüzlü Tarkan'in aksine; Karaoglan'in gelismis bir
espri anlayisi ve güleç bir yüzü vardir. Yerine göre dövüsürken bile espri
yapmaktan geri kalmaz. (Bir macerasinda, kavga esnasinda rakibine söyle
demisti: "Sen cümbüsü seven biri olmalisin, elindeki kilici zurna gibi
tutusundan belli..") Bu tatli dilli silahsörün kadinlarla da arasi hep iyi
olagelmistir. Simdi size saçma gelebilir ama, bir sevisme sonrasi nehir
kenarinda gusül abdesti bile alir.. "Ne yapiyorsun öyle?" diye soran kiza
da "Sen de sevistikten sonra bir su dökünsen, vücudun canlanir. O zaman
Islam'in niye böyle emrettigini anlarsin.." demistir. (Cima serbest,
abdest mecburi, ben dumur)
YÜZBASI
VOLKAN:
1971 yili sonlarinda ülkemizde konuk olarak bulunan Amerikan Hava
Kuvetlerinin bir U-8 uçagi, firtinali bir havada Kars'a giderken
yanlislikla Rus hududunu geçmis ve Sovyet Migleri tarafindan yolu
kesilerek Ermenistan'in Erivan hava limanina inise zorlanmisti. Bu olay
dünya kamu oyunda genis yanki uyandirmisti.
O tarihlerde, günlük gazetelere çesitli konularda resimli romanlar ve
karikatürler çizen ve gazete ressamligi yapan Ali Recan yeni bir çizgi
roman kahramani arayisi içindeydi. Hemen hemen bütün günlük gazeteler o
günlerde çok popüler olan eli kiliçli Orta Asya kahramanlariyla doluydu.
Denenmemis bir konuda , yeni, çagdas bir çizgi roman kahramani arayisinda
olan Ali Recan'in dikkatini U-8 olayi çekmisti.
Türk Hava Kuvvetlerine mensup genç bir pilotun fazla komplike olmayan ve
daha sonradan hazirlayacagi Yüzbasi Volkan'lara göre daha az sayfa
sayisina sahip bu çizgi-romani beklenilenin üzerinde bir ilgi gördü. Iste
1970'lerle kariyerine baslayan -ve o tarihte adi henüz Volkan olmayan
Yüzbasi Volkan'in kisa baslangiç öyküsü buydu.
Yüzbasi Volkan Türk Hava Kuvetlerinin kahraman pilotlarini sembolize eder.
Savas için egitim görmüs olmasina ragmen savasa karsidir. Fakat baris
sürecini sürdürebilmek için güçlü ve caydirici olmak gerektigine inanir.
Yüzbasi Volkan barisçi ve insancildir fakat görevi gerektirdiginde, bir
makineli tüfegin mermileri kadar hizli ve yok edici olur. Her Türk askeri
gibi Yüzbasi Volkan da "Önce Vatan" prensibine inanir ve ona göre "Vatan
sevgisi her türlü ideolojinin üstündedir." Bu tür konulara deginmek
Yüzbasi Volkan'in 25 yillik yayin yasami boyunca çesitli çevrelerde
yankilara yol açmis, övgü ve sövgülere neden olmustur.
Yüzbasi Volkan'in yaninda sevgilisi Gazeteci Funda ve yakin arkadasi Hakki
Bascavus vardir. Tabii Sovyet pilotu Yüzbasi Olga'yi unutmak ne mümkün?
14 Temmuz 1975 tarihinde, yani "Bonanza"daki ilk yayindan bir yil sonra,
Tay Yayinlari sahibi Sezen Yalçiner'le yeni bir anlasma imzalayan Ali
Recan, Yüzbasi Volkan karakterini bagimsiz bir dergi olarak çikarmak üzere
hazirliklara koyuldu. Haftalik bir derginin yayincilik zorluklarina karsi
yedek sayfa ve macera stoklari hazirlayabilmek için yardimci çizerler de
buldu.
Böylece ilk Yüzbasi Volkan çizim ekibi kurulmustu. "Son Imdat Çagrisi"
adini tasiyan ilk Tay Yayinlari amblemli Volkan macerasi 9 Temmuz 1976'da
çikti. Daha sonra Alfa yayinlarindan çikarak 1987 yilina kadar dergi
olarak, Tercüman gazetesinin kapandigi 1993 yilina kadar da gazete
sütunlarinda boy göstermeye devam etti.
Hatirladigim ilginç bir olay da, Ali Recan tarafindan bir röportaj
sirasinda anlatilmisti: Yüzbasi Volkan'i izlemis olanlar
hatirlayacaklardir. Tay yayinlarindan çiktigi siralarda, her bir kitabin
iç kapaklarinda, bazi savas uçaklarinin teknik bilgileri verilirdi. Hatta,
çizgi-roman maceralarinda geçen dialoglarda, hangi savas uçagindan hangi
hava Kuvvetlerinde ne kadar bulundugundan falan da bahsedilirdi. Bütün
bunlarda bir casusluk kokusu alan MIT, Ali Recan'a sorguya alarak 'Sen
bunlari nerden biliyorsun? Bunlar gizlidir..' deyince, Ali Recan 'Aviation
Weekly' ve 'Jane's Defense Weekly' gibi Amerikan dergilerini göstererek
"Bütün bu uçaklarin teknik özellikleri ve sayilarini Amerikan
dergilerinden aliyorum.." diye cevap vermisti.
Yüzbasi Volkan, Ali Recan tarafindan 1990'larin sonunda gündeme oturan
Susurluk Olayinin çözümü için yeniden göreve çagrilmisti. Üstelik bu kez
Tuggeneral rütbesine sahipti. Ancak eski maceralardan kirpilanlardan
kolajla üretilen ve sadece 4 sayi çikabilen 'Karanligin Kartallari' adli
bu seri, Volkan'in da popülaritesinin bir sonu oldugunu göstermisti. Çocuk
dergilerinden gazetelere degin pek çok yayin organinda kariyerini
zenginlestiren Yüzbasi Volkan, yaraticisi Ali Recan'in vefatiyla sona
erdi.
Vefatindan kisa bir süre önce Ali Recan, macera sayisi iyice çogalan pilot
kahramanini Italya'daki yayinevlerine de pazarlamak için girisimlerde
bulunmustu. Oradaki yayinevleri bir Türk pilottan ziyade Amerikali bir
pilotun yayin sansinin daha fazla olacagina karar vermislerdi. Artik onun
adi "Capitano Volcano" olacakti. US Air Force'ta bir pilot olarak,
Kaddafi'nin, Saddam'in tozunu attiracakti. Bugüne kadar Avrupalilar'in,
Amerikalilar'in kafasina vura vura Türk pilotlarinin yetenegini ve gücünü
ispat eden, "it dalasi" adi verilen küçük kapismalarda Yunan pilotlarini
elaleme maskara eden, belki yüzlerce kez Türkiye'yi komünist olmaktan
kurtaran ve 3. Dünya Savasi'nin çikmasini önleyen Yüzbasi Volkan, artik
Amerika'ya hizmet edecek; o zamana kadar hep Türkiye'nin çikarlarini
koruyan ve Türkiye'ye yönelik komplolari bozan kahramanimiz, artik
Amerika'nin çikarlari ne gerektiriyorsa onu yapacakti.
"Yüzbasi Volkan'i Amerika'ya sattiniz" lafina karsi ise Ali Recan'in
yaniti söyleydi: "Biz zaten Amerikali olmusuz. Bu ise son noktayi da
Yüzbasi Volkan koymus oluyor."